Akdeniz’in yıldızı: Sicilya 2.Bölüm

GEZİ-SEYAHAT

25,460 kilometrekarelik alanıyla Sicilya Akdeniz’in en büyük adası. Nüfusu beş milyon. Yanardağlar adası diye adlandırılan Sicilya’nın en yüksek yanardağı Etna 3,370 metre yüksekliğe sahip.

Cefalu, sırların şehri diye adlandırılır. Sicilya’ya ilk yerleşen Giants’lar buraya gelmişler. Hercules (Herkül) buraya gelip Jupiter için bir tapınak yaptırmış; Daphne hala daha burada, dönüştürülmüş olduğu bu kayada hapsedilmiş.

“Sicilya’nın ortalarında ilerlerken bu halkın bu kadar zeytin ağacını ve bu kadar bağ fidanını nasıl ekebildiğini, nasıl damlama sulama ile sulayabildiğini anlamaya calıştım. Bu halk değil mi koca Avustralya’ya ilk göç eden Akdenizliler, Avustralya’yı zeytin ve Üzüme tanıştıran ve koca kıtayı şarap ve zeytinyağı ülkesi yapan? Çift şeritli yolda giderken ansızın Nicosia diye bir levhaya gözümüz takılıyor. Nicosia bir kasaba. Heyacan duyuyoruz ve yola devam ediyoruz. Nicosia’ya gitmeye vaktimiz yok.

Adanın kuzeyinde iki şehir içi ve iki şehir dışı otelini ziyaret ediyoruz. Bu dört yıldızlı şehir içi otelleri mükemmel bir yapıya sahip. Binalar mükemmel yapılmış. Otellerin biri dağlık bir arazide yer alan bir manastır. Mükemmel bir şekilde restore edilmiş, salonu, kilsesi, odalarıyla ve seksen kişinin sürekli çalıştığı bağlarıyla ve hatta kendi ürettiği şarabıyla anlatılması imkansız güzel bir yer. Diğer şehir dışı otel ise su değirmenine eklemeler yapılarak modern bir yapı oluşturulmuş. Araba parkını örten paneller güneş enerjisini yirmi kilovatsaat elektrik enerjisine çevirip otelin tüm dış ışıklarını ve hatta içerideki enerjisine de katkı yapıyor. Yakın bir mesafede Cefalu adında bir antik deniz kasabası var. İsadan Önce 396 yılına kadar uzanan mazisiyle, onikinci asır katedraliyle çok ilginç bir yer. Kasabanın adı Yunanca Kefale (kafa, baş) kelimesinden geliyor. Uzaktan bakıldığı zaman kasabanın üst başından denize doğru asılan baş şeklinde bir kaya göze çarpar. Zamanında Yunan egemenliğine de girmiş. Kasaba merkezine tırmanırken pamuk ağacına rastlıyoruz. Daha önce pamuk tarlalarını Türkiye’de görmüştüm ama bu kadar büyük bir agaçta pamuk görmemiştim. Cefalu’nun merkezine varınca şaşkınlığa uğradık. Bu güzel Mayıs gününde koca bir kalabalık, katedralin önündeki meydanda ve ana caddede günün tadını çıkarıyor.”

Yukarıdaki iki paragraf 2006 yılı Mayısında Sicilya’ya yaptığım ilk ziyaret sonrası yazılmış yazıdan bir alıntı. Toplum Postası’nda yayınlanan bu yazıdan alıntı yapmamın sebebi bahsedilen kasabada konaklamış olmamız ve bağlar arasında restore edilen manastıra tekrar gidişimizdir.

Bu kez adanın doğusunda yer alan Catanya hava alanına iniyoruz. Bu fotojenik ve gürültülü diye adlandırılan şehre girmeden Cefalu’ya dogru yola koyuluyoruz. İki saat kadar sürecek Sicilya’nın doğusundan bizleri kuzeye çıkaracak bu yolculukta sayısız tünel ve köprüden geçiyoruz. Her girdiğimiz yolda geçiş için ödeme yapmak zorunda olsak da bu kadar tünel ve köprü inşa eden adalılara hayranlık duymamak elde değil. Zeytin ağaçları azımsanamayacak kadar her yerde göze batsa da daha çok tahıl ekilen bölgeleden biri olduğu muhakkak. KKTC’nin arpa ihtiyacını Sicilya’dan alınacak arpa ile karşılamak fikri buradan doğdu ve gezi byunca bizi terketmedi. Hem aynı iklim kuşağı hem de Akdeniz, mutlaka KKTC’ye arpa buradan gitmeli.

Cefalu sırların şehri diye adlandırılır. Sicilya’ya ilk yerleşen Giants’lar buraya gelmişler. Hercules (Herkül) buraya gelip Jupiter için bir tapınak yaptırmış; Daphne hala daha burada, dönüştürülmüş olduğu bu kayada hapsedilmiş.

Efsanevi ve mitolojik tarihi yanında Cefalu’nun varoluşu milattan önce dördüncü asra dayanır. Sicilya’ya hakim olan Yunanlılar, Romalılar, Araplar, İspanyollar vs Cefalu’da izlerini bırakmışlar. Konaklayacağımız otel bu tarihi kasabada yer alıyor.

Yazının başında bahsedilen otellerden biri olan otelin araba parkı solar panellerle kaplanmış. Ana giriş kapısında kocaman bir harup ağacı var. Hasan ve Yusuf’la harubun altında oturup akşamın keyfini çıkaracağız.

Her sabah otelin servis aracıyla sahilde yerimizi alıp Akdenizin bu beldesinin tadını çıkarıyoruz. Sahil çok kalabalık. Ağustos, İtalyanlar’ın tatil ayı olduğu için sahili dolduran kalabalığın ezici çoğunluğu da İtalyanlar’dan oluşuyor. Güneşin yakıcı etkisi azaldıkca kasaba merkezine alış veriş ve gezinti için gidenlerin sayısında artış başlar. Akşama dogru kalabalık artar ve 13üncü asır katedralinin önündeki lokanta ve kafetaryalarda oturmaya yer bulunmaz olur. O dönem Bizans ustaları ta İstanbul’dan Cefalu’ya gelıp bu katedralin inşasında çalışmışlar.

Trafiğe kapalı olan antik kasabanın merkezinde her tür mağazaya rastlamak mümkün. Katadralin önündeki büyük alanda kafetarya ve lokantalar yer almakta ve her akşam bizim de uğrak yerimiz olmaktadır.

Sabah erken Cefalu’dan feribota atlayıp iki saatlik yolculuktan sonra Lipari adasına iniyoruz. Volkanik ve küçük bir ada olan bu adanın iki saatte yürüyebildiğimiz ve manavdan kuyumcuya her çeşit mağazanın bulunduğu uzun bir yolu var. Bu adaların birinde bir çamur havuzu var ki sülfür oranı çok yüksek olduğundan keskin bir kokusu var. Bunun pazarlaması iyi yapılmış olacak ki havuza girmek için kuyruk var.

Sabah erken kalkıp kiralık minibüsümüzle Taormina’ya doğru yola koyuluyoruz. Taormina’yı, milattan önce 404 yılında Naxos şehrine saldıran Syracusse hükümdarı Dionyisius’tan kurtulanların kurdukları söylenir. Yüksek bir dağın üzerine kurulan şehrin bir yanı Etna yanardağına bakmaktadır. Bu antik şehre arabayla çıkmak ve park etmek zor olduğundan ziyaretçiler üçretsiz olarak otobüslerle tepeye taşınmaktadırlar. Yürüyüşe başlarken ‘Lo Turco’ mağazası gözümüze çarpınca merağımızdan soralım dedik. Mağazanın sahibi Türk değilmiş ama ‘Turco’ kelimesi burada soyadı olarak çok kullanılıyormuş.

Yukarıda bahsedilen ve seksen kişinin bağlarında çalıştığı dağlık bölgedeki otele geliyoruz. Cefalu’ya yarım saatlik uzaklıkta olan bu otelin her köşesi itina ile yapılmış. Buraya geliş amacımız şarap tatmak ve şarabın nasıl yapıldığını görmek. Gayet profesyonel bir şekilde ve özel bir salonda şarap tadtıktan sonra fabrika turuna çıkıyoruz. Sicilya’nın büyüklükte ikinci sırada olan bu işletmeye hayran kaldık.

Bir haftalık gezi böylece tamamlanmış oluyor. Sabah erken Catanya’nın yolunu tutuyoruz.

Yazar Tözer Karafistan’ın “Yüz ellinci yılında İngiltere Türkçe Gazeteleri – 1867 – 2017” kitabını edinmek isteyenler, tozerkarafistan@outlook.com adresinden sipariş edebilirler. Ederi, posta ücreti dahil £12.00.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.