Cumhuriyet'i kazanımları ile yaşamak...

  Cumhuriyetimizin 99. yılını kutluyoruz. Cumhuriyet’i ve yüce önderimiz Mustafa Kemal’i anarken, bir yanımız buruk, hüzünlü… O’nun yapıtlarının, ulusun inancının böylesi darmadağın edildiği bir dönemden geçerken, yine ulus olarak yüzüncü yılı kutlamanın kararlılığı içerisindeyiz.

  Bu yolda ilerlerken yozlaşmayı, aymazlığı, hainliği, çıkarcı değişim ve dönüşümleri, kirlenmişlikleri, baskı ve ayrıştırmayı görmezden gelemeyiz.

 ***

  İngiliz basınının ‘Atatürk, Türkiye’nin hesaba katılmasının gerekliliğinin de altını çizerek, ülkeyi kuvvetli bir memleket haline getirdi’ diyerek Atamızı, ölümünün ardından anması, bizlerin artık bunun farkında olup daha gerçekçi yollarla Cumhuriyetimize sahip çıkmamızı gerektirmektedir. Yeniden onun düşüncelerinin, eylemlerinin izinden gitmeliyiz.

  Mustafa Kemal daha 1906 yılında ‘Cumhuriyet’ sözcüğünü yakın arkadaşı Halil Bey’le bir sohbetinde kullanmıştır. Gelin o güne gidelim.

  1906 yılında Atatürk, Suriye’deyken kutlanmakta olan ‘’Cülusu hümayun’’ (Padişaha dair) şenliklerini arkadaşı ile izlemektedir. Mustafa Kemal aniden Halil Bey’in kolunu tutmuş ve şunları söylemiştir.

 _ Halil, bu millet kendi kurtuluşu içinde şenlik yapabilir. Büyük hizmetler etmiş olan bir adam içinde şenlik yapa bilir. Fakat hanedan için neden kutlama yapılsın, padişahta kimmiş, padişahta ne demekmiş?

  Halil bu soruya tedirginlikle cevap verir:

_ Peki memleketi nasıl idare edeceğiz? Seninle beraberim ancak sultan fenadır. O giderse yine bir padişah lazım.

  Mustafa Kemal bu tepkiye celallenerek,

_ Neden mutlaka padişah fikrine saplanıyorsun Halil? diye bağırır ve ekler

 ‘’ CUMHURİYET YAPARIZ’’

 ***

  Neden 29 Ekim? Bir gün öncesi ya da sonrası değil?

  29 Ekim 1923 tarihinin hikayesini anlamak için beş yıl öncesine gitmek gerekir; hatta 30 Ekim 1918 gününe. Mondros ateşkesinin imzalandığı güne.

  Osmanlıyı haritadan silen, İngiliz işgalini başlatan, topraklarımızın parçalanmasına ön ayak olan bir çöküşün imzalandığı o antlaşmaya.

  Mustafa Kemal o dönemde duyumsadıklarını anlatırken, Fahrettin Altay Paşa’ya, ‘’ 30 Mondros Antlaşması sonrası çektiğimiz sıkıntıları bilirsin, sen de oradaydın.’’ der ve 29 Ekim’in sırrını şu cümleyle açıklar:

‘’Tarihten silinmek istenen bir milletin ahıdır, öcüdür’’

  Mustafa Kemal ‘in batıya;

‘’ Ben 30 Ekim’i tanımıyorum, sizden bir gün öndeyim. Siz, 29 Ekim’i tanıyacaksınız’’ demesidir.

 ***

  Bizler kolay kazanılmayan bir cumhuriyetin çocuklarıyız. Cumhuriyetle yönetilen bir devlette bir görevin, ilahi bir göreve dayanması ya da babadan oğula geçmesi gibi bir usul yoktur ve olamaz.

  Cumhuriyet rejimi, gücünü dayanağını kişi, grup ve sınıf egemenliğinden değil; geniş halk kitlesinin bütününden, ulusun istencinden, direncinden, gücünden alır.

  Bizler bu gerçeği unutmamalı, ulus olarak Cumhuriyetimize sahip çıkmalıyız.

  Bu uğurda can veren atalarımıza, bizden önceki kuşaklara bunu borçluyuz. Bundan sonra da Cumhuriyet kazanımlarının varsıllığını, değerini unutmadan, yadsımadan korumayı, kollamayı bırakmamalıyız. Engellemelere, yıkmak isteyenlere karşı da savaşımımızı, direncimizi onurla sürdürmeliyiz.

  Özgür, bağımsız, baskısız, sömürüsüz daha nice Cumhuriyet bayramlarımızı kutlayalım.

  Cumhuriyet Bayramımız Kutlu olsun…