2020-12-12 10:12:33

Sahi, neydi barış?

Rüya Özkaya

ruya.ozkaya@hotmail.com 12 Aralık 2020, 10:12

Birbirini yakından tanımayan 5-10 deneyimsiz genç…
Hazırlanabilmek için sadece 1 buçuk-2 hafta…
Akıllarda ve kalplerde ise 1 ortak amaç: ‘Barış’…
 
Geçtiğimiz Cumartesi akşamı, 5 Aralık 2020 günü hep birlikte güçlü bir mesaj vermek için Lefkoşa’nın sokaklarına çıktı gençler ‘Barış Yürüyüşü’ne...
Tüm kırgınlıklara, küskünlüklere, ayrılıklara son verme hayali uğruna…
Dil, din, ırk, cinsiyet ayrımı yapılmayan; fırsatlarla yeşeren; tellerden ve silahlardan arınmış; gençlere refah içerisinde yaşanılası bir gelecek sunan; huzur ve barış dolu bir ülke yaratma hayali uğruna…
Tüm farklılıkları bir kenara itip,  herkesin ortak gailesi olabilecek olan barış tabanında hep beraber birleşebilmek adına…
 
Peki neydi tam olarak bu ‘ortak gaile olan barış’? Gerçekten de ‘ortak’ gailesi miydi esasında herkesin? "2-3 genç çıkıp, iki üç tur atıp, barış naraları haykırınca" ne değişecekti gerçekten?
 
Bu soruların hepsi de yıllardan beridir barışa ve barışla alakalı yapılan tüm etkinliklere bakış açımızı etkileyen sorular olmuştur. Nitekim ‘barış’ dediğimiz kavram özellikle de Kıbrıs Türk toplumu içerisinde farklı dönemlerde farklı anlamlar taşımış, çeşitli şekillerde ve etiketlerle akıllarımızda yer edinmiştir. 2019 yılında, Kıbrıslı Türklerin barış aktivizmi üzerine lisans tezimi yazdığım sırada Kıbrıs’ta aktivizm tarihinin derinine inme fırsatı bulmuş ve bu konuyu yakından irdeleyebilme şansını yakalamıştım. Zengin, fakat bir o kadar da acı ve umut dolu bir geçmişe sahip olan Kıbrıslı Türklerin ‘barış’ isterlerken farklı dönemlerde neler kastettiklerini, sokaklara dökülürken ne amaç ve hayaller uğruna uğraştıklarını incelemiştim. Araştırmam kadarınca gözlemleyebilmiştim ki, kimi dönem – örneğin 1950’lerde – ‘barış’ Kıbrıslı Türkler için ‘Taksim’ olarak, Enosis ise "Dünya barışını bile tehlikeye atan"
[1] bir husus olarak nitelendirilirken; 1974’te ise Türkiye’nin adaya gelmesi ile ‘barış’ tanımı ‘Kıbrıs Barış Harekatı’ ismi ile eşleştirilerek, ‘kurtarılma’ algısı ile daha farklı bir forma evrilmiş; ilerleyen zamanlarda KKTC’nin kuruluşundan da sonra, özellikle son yıllarda tamamen bambaşka bir boyut almaya ve tekrardan adanın birleşmesi, Avrupa Birliği’ne kabul, ‘Kendi kendimizi yönetme’, ekonomik sıkıntıların son bulması gibi idealler üstüne şekil kazanmaya kadar gitmiştir.
 
‘Barış’ dediğimiz şey Kıbrıslı Türkler için belki pek çok dönemde pek çok kez form değiştirmiştir, fakat, şahsi görüşümce ne kadar farklı içerikler gelirse geçsin, bir özelliği her zaman, her görüşte, herkes için aynı kalmıştır: Hür şekilde, savaş ve ayrılıklar olmadan, huzur içinde yaşayabilme umudu…

İşte tam da bu umut noktasında vurgulanıyor belki de aslında tüm uğraşların ölümler ve haksızlıkların var olmadığı bir ortamda hayatımızı harmoni içerisinde sürdürebilmek için olduğu; barışın çıkış noktasının hayal edilen pozitif bir gelecek üstüne kurulu olduğu; barışın sağının, solunun, dininin, dilinin, ırkının, cinsiyetinin, yaşının olmadığı; ve tam da bu yüzden koşulsuz şartsız herkes için ortak bir gaile olduğu… 
 
Sonuçta kim isterdi ki savaşı, bölünmüşlükleri, ayrımcılıkları ve korkuyu? Fakat yıllar boyu değişik bağdaştırmalar ve etiketlerle o kadar bulanıklaşmıştı ki ‘barış’ın tanımı, artık savunulması bile korkulan veya radikalleştirilen bir şeye dönüşmüştü adeta... Hele ki son zamanlarda Kıbrıs’ta ‘barışı savunmak’ belli bir siyasi etikete ve çözüm hakkındaki görüşlerinde bir önyargıya tabii tutulmak anlamına da gelmeye başlayınca, barışın birleştiriciliğinden çok ötekileştiriciliği oluşmaya ve özü unutulmaya başlandı… 

Oysa özünde neydi barış?
Kine, nefrete, ayrılıklara ama en önemlisi de korkulara bir son verebilmekti...
Sevgiydi, vicdandı, hoşgörüydü, umuttu barış…
Farklılıklardan çok benzerlikleri vurgulardı barış…
Güzel adamızın yıllardır hasret kaldığı şeydi barış...
 
Bu yüzden Barış Yürüyüşü gençleri birbirlerini yakından da tanımadan, bu tarz etkinlikleri düzenlemede en ufak bir deneyimi olmadan; özellikle siyasi bir ajanda izlemeden, ilk defa alışılmış ve ezberlenmiş şekillerde siyasi örgütler veya sendikalar aracılığıyla değil; kendilerinin sosyal medyada bir araya gelerek oluşturdukları ortak bir platformda tüm örgütleri ve herkesi tekrardan barış altında birleşmeye davet ettiler ve yürüdüler barış için…

Bugün gençlerin barış adına attıkları bu Barış Yürüyüşü gibi adımlar kendi geleceklerini kurma istekleri ve kabiliyetlerine olan inancının naçizane birer yansımalarıdır...
Bu gibi adımlarladır umut ışığının sönmediğini ve bir meşale gibi jenerasyonlar boyu barışı elden ele taşıtmak istediklerini göstermeleri…
Bu adımlardır siyasilere mesaj veren, barış yaratmanın kendi elimizde olduğunu gösteren, bizleri ne tabandan gelirsek gelelim birleştiren ve cesaretlendiren…
Küslüklerin kendi toplumumuz içerisinde bile en derin şekilde hissedildiği böyle bir zamanda belki de tam da bu şekilde vurgulanabilirdi Mustafa Kemal Atatürk’ün de ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ sözü…
Başta sormuş olduğum sorulara ithafen işte tam da bu yüzden gerekliydi barış isteğinin hala olduğunun hatırlatılması, gençlerin çıkıp hiçbir siyasi çıkar olmaksızın sokağa çıkıp o ‘iki turcuğu’ atması ve herkesi yeniden barış noktasında buluşmaya çağırması…
 
“Ne derler bilirsin…” demişti lisans tezime yardım etmek için bana röportaj veren bir arkadaşım:  “Çünkü çözüm masada olur, barış ise sokakta…”
 
Sözlerimi burada sonlandırmadan önce son olarak o gün sokakta bulunan gençlerden biri olarak “Geleceğimiz için Barış!” derken hayal ettiğim geleceği satırlara döktüğüm eski bir yazımı da sizlerle paylaşmak istiyorum:

“Gece Notlarım (14.10.19 - 02:45)
ÖYLE BİR DÜNYA HAYAL EDİYORUM Kİ
Öyle bir dünya hayal ediyorum ki, bir gün, bir sabah hepimiz zengin uyanacağız !!!! 
Hepimizin, ama hepimizin, bitmeyen bakiye mutluluğu ve huzuru olacak...
Öyle bir dünya hayal ediyorum ki, çocuk kahkahalarına uyanacağız sabahları...
O bulaşıcı, odalara sınırlara sığmayan, kocaman kahkahaları dolduracak kulaklarımızı...
Senfoni olacak bize onların bu saf kahkahalarının ardında saklı hayallerinin melodileri...
Öyle bir dünya hayal ediyorum, ANCAK, bedelleri de olacak tüm bunların…
CAHİL OLACAĞIZ öncelikle...
Bazı kelimeleri hiç bilmemiş, öğrenmemiş cahiller…
“Nefret”, “Savaş”, “Terör”, “Cinayet”, “İşkence”….
Öyle bir dünya hayal ediyorum ki, bir gizemli nedenden dolayı, bir gece, tüm silahlar ortadan kaybolacak hatta! Tanklar, bombalar….
Kaybolan her mermi, her cephanenin yerine, bir tas sıcak yemek, içecek su, başını sokacak bir ev bulacak aç, susuz, evsiz çocuklar...
Öyle bir dünya hayal ediyorum ki, ürkmeyecek hiçbir çocuk başının üstünde alçalan uçak sesinden, korkmayacak hiçbir çocuk başına ne felaket gelebileceğinden!
Öyle bir dünya hayal ediyorum ki, hiçbir lider kin ekmeyecek insanının kalbine! Sevgi ekecek, umut ekecek, barış ekecek…
HAH! BARIŞ.
Ben ÖYLE bir dünya hayal ediyorum ki işte:
Bir tek BARIŞ bilecek, barış okuyacak, barış dileyeceğiz hepimiz!
Barış,
Sadece,
Sonsuza dek.”


[1]British Pathé tarafından “Cyprus Turks Demonstrate In London Against Greeks (1954)”[Kıbrıs Türkleri Rumlara karşı Londra’da Gösteri Düzenledi] başlığındaki video içerisinde bulunan bir pankarttaki mesajı içermektedir. Kaynak: British Pathé, https://www.youtube.com/watch?v=xjuZiG-_Q7M.

Yorumlar (2)

Burkay AÇIĞ 3 Yıl Önce

Rüya hanım oldukça merakla okudum metninizi. Barış tanımınızı ve yorumlarınızı bu kadar ağdasız bir dille ortaya koydugunuz için sizi kutlarım.

Rüya Özkaya 3 Yıl Önce

Bu değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim...

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.