2020-11-26 16:17:21

Tutsak yürekler

Prof. Hasan Çakmak

26 Kasım 2020, 16:17

Sevdalara tutsak olmaktan başka bir tutsaklığı kabul edemiyorum nedense...

            Yaşam içerisinde özgürlüklerin mutluluk getireceğine inananlardan olmuşumdur hep...

            Bir sınav çıkışıydı…

            Tatlı bir gülümseme ile diğer sınavdan çıkanlarla sohbet ediyordu...

            Etrafındakilerle sohbeti çok uzun tutmamıştı...

            Aralarında bir mesafe olduğu her halinden belliydi...

            Elimde olmadan yanı başımda cereyan eden konuşmalara şahit oluvermiştim...

            Tatlı gülüşü ile hep iyi şeylerden bahsediyordu...

            Ertesi gün ve ondan sonraki günlerde o yanındakilerin aslında onun kuyusunu kazmak isteyenler olduğunu anlamıştım...

            İyilik yüklü bir benlik ve etrafı dikenli tellerle örülü bir yaşam...

………………………………………………

            Çocuk yaşlarda kendine uygun gördüğü ilk meslek balerinlik olmuş...

            Bu isteği, yaşamında ilk kez yüreğini hapsetmeyi de beraberinde getirmiş ona…  Ailesi onu bale derslerinden alıkoyunca "yüreğinin götürdüğü yere" gidememiş ve kalmış demir parmaklıklar ardında küçük yüreği...

            Ama yaşam nehri hiç aman vermeden akıp gitmiş…

            Derken, zaman su gibi akıp gitti yaşamında...

            Kaybolan yıllara isyan etse de yüreğinde, o yüreğini çoktan hapsetmeyi öğrenmişti...

            Zaman onu bir gün yüreğini açabileceği birisiyle karşı karşıya getirmiş...

            Aslında o ilk göz ağrısıymış yaşamında...

            Öncesindeki onca yaşanmışlığa karşın…

            Güzellikler içerisinde masumane günler bir anda bitivermiş, duygularına ve sesine rağmen...

            Belki de sessiz atılan bir çığlık misali…

            O yüreğinde fırtınalar kopsa da yine yüreğini hapseder mutluluklara...

            Öyle bir hapis ki mutluğa ve umuda dair…

            Bunu takip eden günlerde kendini genç yaşta, bir evliliğin içerisinde bulur, farkına varmaya fırsatı bile olmadan...

            Oysa yaşanılacak o kadar çok güzellik vardır ki...

            Günler, aylar, yıllar korkunç bir hızla geçer gider, mutluluğu birlikte yaşadığı kişide arar hep...

            Fakat ciddi bir sorun vardır. O kendini sürekli geliştiriyordur...

            Duygularıysa hep saklı...

            …Ve bir gün,  doğa kendini haklı çıkarmak için çalışmaya başlar. O gün güneş başka bir ışıltıyla doğar üzerine.

            Bilmediği belki de unuttuğu, unutturulduğu garip çırpınış vardır yüreğinde…

            O gün, hiç hesapta yokken tıpkı ilk göz ağrısına benzeyen birisi çıkar karşısına...

            Ona her bakışta önceleri ilk göz ağrısını görür gibi olur...

            Bu hiç hesapta olmayan kişinin duygusallığı bir gün gelir ve onun yüreğine hükmetmeye başlar...

            Aslında bu meçhul kişi belki bir umuttur onun için, yaşama ve mutluluğa dair...

            Yıllar yılı her sevincini, kederini ve arzularını, yüreğinin derinliklerine hapsetmeye alışmışlığın verdiği duygu yoğunluğu garip bir endişe fırtınası estirir yüreğinde...

            Bir anda yaşamına giren güzellikler ağır gelir, kendi dünyasına…

            Yaşadıklarıysa artık yaşamında yüzde elliden daha fazlasını istemeyi çoktan ögretmiştir yüreğine...

            Sonunda yıllardır yaptığı gibi yaşadığı son güzelliği ve umudu da yüreğine hapsetmeyi dener...

            Fakat bu kez sanılandan çok çok daha zor olacaktır, yaşam içerisinde...

            Çünkü artık yüzde elliyle yetinemeyeceğinden haberdardır…

            Her şeye rağmen...

            Ve son noktayı o tatlı kahramanının bir sözüyle tamamlamak arzusundayım...

            "Umut iyi bir şeydir, tıpkı senin gibi...”

Alıntı: DAMLACIKLAR/Hasan Çakmak

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.